Röportajda özellikle Ortadoğu’ya yönelik çarpıcı önerileri, ittifaklara yaklaşımı, küresel ticaret ve uluslararası hukuka meydan okuyan tavırları öne çıktı.

ABD Başkanı Donald Trump, 22 Nisan’da Time dergisine verdiği ve bugün yayınlanan kapsamlı röportajda, ikinci başkanlık döneminin ilk 100 gününü “oldukça başarılı” olarak nitelendirdi. Röportaj, Trump’ın ikinci döneminde izleyebileceği dış politika çizgisine, özellikle de Ortadoğu’ya yönelik potansiyel adımlarına ve küresel güç dengelerine etkilerine ışık tutuyor.

KÜRESEL SAHNEDE TRUMP’IN YAKLAŞIMI

Trump, röportajda genel dış politika yaklaşımını ve hedeflerini ortaya koyuyor. Küresel ekonomiyi yeniden şekillendirme amacıyla başlattığı ticaret savaşını savunuyor ve ABD’yi dünyanın “dev mağazası” olarak tanımlıyor: “Fiyatları ben belirlerim ve derim ki, burada alışveriş yapmak istiyorsanız, ödemeniz gereken budur.” Piyasalardaki olumsuz tepkilere rağmen gümrük vergilerinin gerekliliğine inandığını belirtiyor ve Çin ile aktif görüşmelerde olduğunu söylüyor.

İttifaklara yaklaşımını da ortaya koyan Trump, Avrupa ülkelerini (Almanya gibi) ve Japonya’yı kendi savunmalarına daha fazla harcama yapmaya teşvik ettiğini belirtiyor. Ukrayna savaşının başlamasından Kiev’i sorumlu tutuyor ve müzakere edilmiş bir barışın Kırım dahil Ukrayna topraklarının bir kısmının Rusya’ya verilmesini içereceğini ifade ediyor: “Kırım Rusya’da kalacak.”

ORTADOĞU’YA YÖNELİK PLANLAR VE ÖNGÖRÜLER

Röportajda Trump’ın Ortadoğu’ya yönelik spesifik planları ve yorumları dikkat çekiyor:

Gazze İçin Radikal Öneri: Gazze’deki Filistinlileri yerinden edip bölgeyi “Orta Doğu’nun Rivierası” olarak adlandırdığı bir sahil tatil yerine dönüştürmeyi önerdiği aktarılıyor.

Abraham Anlaşmaları ve Suudi Arabistan: İlk döneminde İsrail ile bazı Arap komşuları arasında barışı ilerletmekle övünen Trump, planlanan bir Orta Doğu gezisinde bu cephede daha fazla ilerleme kaydetmeyi umduğunu belirtiyor ve iddialı bir öngörüde bulunuyor: “Suudi Arabistan İbrahim Anlaşmalarına girecek. Bu olacak.”

Üniversiteler ve İsrail Karşıtı Protestolar: Yönetiminin, İsrail karşıtı protestolarıyla bilinen üniversiteleri hedef aldığı, örneğin Columbia Üniversitesi’nin Orta Doğu Çalışmaları müfredatını değiştirmeyi kabul ettiği belirtiliyor.

Türk Öğrencinin Durumu: Tufts Üniversitesi’nde doktora yapan Rumeysa Öztürk isimli Türk öğrencinin, İsrail’in Gazze’deki askeri harekatını eleştiren bir yazı nedeniyle ICE tarafından kaçırıldığı ve hakkında kanıt sunulmadan tutulduğu bilgisi veriliyor. Trump, davadan haberdar olmadığını ancak Adalet Bakanlığı’ndan kanıtları yayınlamasını isteyebileceğini belirtiyor: “Bununla hiçbir sorunum olmaz.”

ULUSLARARASI HUKUK VE GÜÇ KULLANIMI

Trump’ın uluslararası hukuk ve normlara yaklaşımı, El Salvador ile yaptığı anlaşma üzerinden örneklendiriliyor. El Salvador Devlet Başkanı Bukele’nin, Trump’ın sınır dışı etmek istediği göçmenleri ülkesindeki kötü şöhretli CECOT hapishanesinde tutmayı teklif ettiği ve Trump’ın bu planı maliyet ve caydırıcılık gerekçeleriyle onayladığı belirtiliyor. 18. yüzyıldan kalma bir yasayı kullanarak, iddia edilen Venezuelalı çete üyelerini yasal süreç işletmeden CECOT’a sınır dışı ettiği ve mahkeme kararlarına rağmen (yanlışlıkla gönderilen Kilmar Abrego Garcia vakasında olduğu gibi) geri adım atmadığı aktarılıyor. Trump’ın bu konudaki tutumu, uluslararası hukuka meydan okuma olarak yorumlanıyor.

“UKRAYNA NATO’YA ASLA KATILMAYACAK”

Ukrayna’nın NATO’ya katılma umuduna ilişkin bir soruya Trump, “Bence asla NATO’ya katılamayacaklar. Bu en başından beri böyleydi. Bence savaşın başlamasına sebep olan şey de Ukrayna’nın NATO’ya katılmayı gündeme getirmesi oldu. Bu konu açılmasaydı, savaşın hiç başlamama ihtimali çok daha yüksek olurdu” şeklinde cevap verdi.

İRAN LİDERİYLE GÖRÜŞMEYE AÇIK OLDUĞUNU SÖYLEDİ

ABD’nin İran ile doğrudan görüşmeler gerçekleştirdiğini ve kendisinin de İran Cumhurbaşkanı veya Dini Lideri ile görüşmeye açık olup olmadığı yönündeki soruya Trump, “Elbette açığım” cevabını verdi.
İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine saldırısını kendisinin engellediği yönündeki iddiaları ise reddeden Trump, “Hayır, bu doğru değil. Onları durdurmadım. Ama onlara rahat hareket edebilecekleri bir ortam da sunmadım. Çünkü bir saldırıya gerek kalmadan anlaşma sağlayabileceğimize inanıyorum. Belki de saldırmak zorunda kalacağız. Çünkü, İran’ın nükleer silah sahibi olmasına izin verilmeyecek” diye konuştu.
Trump, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ABD’yi savaşa sürüklemesinden endişe edip etmediği yönündeki soruyu ise “Hayır” diye yanıtladı. Bu durumda, İsrail’in saldırması durumunda ABD’nin bunun dışında mı kalacağı yönündeki soruya Trump, “Hayır, bunu söylemedim. Siz bana, Netanyahu’nun beni savaşa sürükleyip sürüklemediğini sordunuz. Yani isteksiz bir şekilde savaşa girip girmeyeceğimi. Hayır. Eğer bir anlaşma yapamazsak, oldukça istekli bir şekilde savaşa girebilirim. Eğer anlaşma sağlayamazsak, öncülüğü üstlenen ben olacağım” ifadelerini kullandı.

İLK 100 GÜN: KÜRESEL GÜÇ HAMLELERİ VE TARTIŞMALAR

Time dergisine göre, Trump’ın ikinci döneminin ilk 100 günü, küresel çapta yankı uyandıran ve birçok ülkeyi şaşkına çeviren adımlarla geçti. Bu süreç, “güç kapma hamleleri, stratejik kaymalar ve doğrudan saldırılardan oluşan bir yıldırım harekatı” olarak tanımlanıyor.

Makalede Trump’ın küresel etki yaratan adımları şöyle sıralanıyor:

Grönland’ı zorla alma, Panama Kanalı’nın kontrolünü ele geçirme ve Kanada’yı ilhak etme tehdidinde bulundu.

Adalet Bakanlığı üzerindeki kontrolünü kullanarak siyasi düşmanları hakkında soruşturma emri verdi (Bu durumun uluslararası yansımaları olabileceği imasıyla).

Küresel ekonomiyi yeniden şekillendirme arayışıyla, piyasaları düşüren geniş kapsamlı gümrük vergileri uygulayarak bir ticaret savaşı başlattı.

Vaat ettiği kitlesel sınır dışı etme programına girişerek, göçmenleri bulma, gözaltına alma ve sınır dışı etme çabalarını yoğunlaştırdı.

18. yüzyıldan kalma bir savaş zamanı hükmüne atıfta bulunarak bazı göçmenleri yasal süreç olmaksızın yabancı ülkelere (örneğin El Salvador) gönderdi.

Yönetimi, hoşlanmadığı konuşmalarda bulundukları için yabancı öğrencileri sokaklardan topladı ve vizelerini iptal etti.

Amerikalıları El Salvador’daki kötü şöhretli bir hapishaneye göndermekle tehdit etti.

Üst düzey bir yönetim yetkilisinin şu sözlerine yer veriliyor: “Başarımız, sizi şok etme yeteneğine bağlı.”

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VE ULUSLARARASI YARGI TARTIŞMALARI

Trump’ın toplamaya çalıştığı güç ve bunu kullanırken sergilediği cezasızlığın uluslararası hukuk normlarını zorladığı belirtiliyor. Muğlak tanımlanmış bir acil duruma atıfta bulunarak Kongre’nin dış ticaret üzerindeki anayasal yetkisini talep ettiği ifade ediliyor. Bağımsız kurumlar üzerinde kontrol iddia ettiği ve siyasi müdahaleyi önlemek için tasarlanan kuralları görmezden geldiği aktarılıyor.

Alt mahkemeler potansiyel olarak yasa dışı hamleleri (özellikle uluslararası sonuçları olan sınır dışı etme gibi) yavaşlatmasını veya tersine çevirmesini emrettiğinde, zaman zaman bunları görmezden geldiği veya alenen alay ettiği belirtiliyor. Bir vakada Yüksek Mahkeme kararına (El Salvador’a sınır dışı etme vakası gibi) meydan okuduğu ifade ediliyor. Yargıç J. Harvie Wilkinson’ın, yönetimin davranışının “hukukun üstünlüğünü kanunsuzluğa indirgeme” tehdidi oluşturduğunu söylediği aktarılıyor.

TRUMP’IN KENDİ DEĞERLENDİRMESİ: “VAAT ETTİKLERİMİ YAPIYORUM”

Trump, röportajda, görev süresinin ilk üç ayını sınırsız bir başarı olarak değerlendiriyor: “Yaptığım şey tam olarak kampanyada vaat ettiklerim.”

Röportaja göre bu kısmen doğru. Sınır dışı etmelerden gümrük vergilerine, Amerika’nın ittifaklarını yeniden şekillendirmekten küresel politikalara saldırmaya kadar, Trump’ın Amerika’yı ve dünyadaki rolünü kökten yeniden şekillendirme vaatlerini yerine getirdiği belirtiliyor.

Destekçilerinin, Trump’ın üzerine gittiği sorunların çoğunu kendisinin icat etmediğini ve seleflerinden daha fazlasını düzelttiğini söylediği ifade ediliyor. Trump’ın hamlelerinin yasadışı sınır geçişlerini azalttığı; Almanya ve Japonya gibi ülkeleri kendi savunmalarına daha fazla harcama yapmaya teşvik ettiği belirtiliyor. Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne katılımını kötüye kullandığını ve Trump’ın son gümrük vergilerinin buna karşı en agresif çaba olduğunu ifade ediyor. Trump’ın şu sözlerine yer veriliyor: “Dünyada daha fazla sorunu, kredi istemeden veya almadan çözdüm.”

TİCARET SAVAŞI VE KÜRESEL EKONOMİK ETKİLER

Trump’ın gümrük vergilerine yaklaşımını açıklamak için ABD’yi dünyanın büyük mağazası olarak gördüğü metaforu kullanılıyor: “Fiyatları ben belirlerim ve derim ki, burada alışveriş yapmak istiyorsanız, ödemeniz gereken budur.” GOP içindeki müttefiklerinin bile onu tehlikeler konusunda uyardığı, ancak Trump’ın “GÜMRÜK VERGİLERİ HARİKA!” yanıtını verdiği aktarılıyor.

Piyasaların olumsuz tepki verdiği, hisse senetleri düşerken ABD Hazine tahvilleri piyasasının da sarsıldığı belirtiliyor. Yatırımcıların güvenli liman olarak ABD tahvilleri yerine Japon yeni ve İsviçre frangına yöneldiği ifade ediliyor. Federal Rezerv’deki bir gözlemcinin piyasalarda “aşırı stres” yaşandığını söylediği aktarılıyor. Hazine ve Ticaret Bakanlarının müdahalesiyle bazı tarifelerin geçici olarak durdurulduğu, ancak Trump’ın hala gümrük vergilerinin gerekliliğine inandığı belirtiliyor: “Tahvil piyasası tedirgin oluyordu ama ben değildim.” Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile aktif görüşmelerde bulunduğunu ve yakında anlaşmalar beklediğini söylüyor.

GÜÇ ANLAYIŞI VE LİDERLİK MODELİ

Röportaj, Trump’ın güç anlayışına dair de önemli ipuçları veriyor. Harvard Üniversitesi’nden Steven Levitsky gibi akademisyenlerin, Trump’ın güç yaklaşımını Macaristan’dan Viktor Orban ve Türkiye’den Recep Tayyip Erdoğan gibi liderlerinkine benzettiği aktarılıyor. Bu liderlerin seçimle geldikten sonra demokratik sistemi kendi lehlerine çevirdikleri yorumu yapılıyor.

Trump’ın kendisi de röportajın sonunda, kurucu başkanlardan John Adams’ın “insanların değil, yasaların hükümeti” sözüne tam olarak katılmadığını ifade ediyor: “%100 katılmazdım. Biz, insanların hukuk sürecine dahil olduğu bir hükümetiz ve ideal olarak, benim gibi dürüst adamlara sahip olacaksınız.”

Komutan olarak ilk dönemine göre kendini daha güvende ve hırslı hissettiğini belirten Trump, şu çarpıcı ifadeyi kullanıyor: “Geçen sefer hayatta kalma mücadelesi veriyordum. Bu sefer dünya için savaşıyorum.”

Ses kayıt cihazı kapandıktan sonra Trump’ın Oval Ofis’in ötesindeki özel alanlarında bir tur teklif ettiği anlatılıyor. Kapağında kendi yüzü olan dergilerin çerçeveli kopyalarının duvarları süslediği; 6 Ocak saldırısı olurken izlediği ve hiçbir şey yapmadığı yemek odasına geçtiği belirtiliyor. Masanın üzerinde altın bir uzaktan kumanda ve iki kutu Tic Tac durduğu; kapının üzerindeki eşikte, Zelensky’nin Şubat sonundaki tartışmalı toplantılarından sonra geride bıraktığı boks kemerinin asılı olduğu ifade ediliyor. Misafirlerini, yardımcılarının “Hediyelik Eşya Odası” olarak adlandırdığı çalışma odasına götürdüğü; farklı renk ve çeşitlerde şapkalar, altın Trump markalı spor ayakkabılar, beyaz Trump golf tişörtleri, Trump sehpası kitapları, üzerinde Trump 45/47 logosu bulunan havlular ve içinde Amerika Birleşik Devletleri Başkanı mührü bulunan Trump ailesi armasını taşıyan madalyonlarla dolu iki beyaz vitrin olduğu anlatılıyor. Bunun Amerikan başkanlık gücünün geleneksel imajı olmayabileceği, ancak onunki olduğu ifade ediliyor.

Kaynak: Yeniçağ